İlahi Ekonomi: Peygamberlerin Gönderilişinin Ekonomik Perspektiften Anlamı
Kaynaklar sınırlıdır; seçimler ise sonsuz. Bu temel gerçek, yalnızca ekonomi biliminin değil, insanlığın tarihsel yolculuğunun da merkezindedir. Bir ekonomist için bu denklem, üretim ve tüketim arasındaki dengeyi temsil eder. Ancak insanlık tarihi gösterir ki, bu denge yalnızca maddi kaynaklarla sınırlı değildir — ahlaki, manevi ve toplumsal kaynaklar da aynı ölçüde sınırlıdır.
İşte bu noktada “Peygamberler neden gönderildi?” sorusu, yalnızca teolojik değil, aynı zamanda ekonomik bir soru hâline gelir. Çünkü peygamberler, insanlığın “ahlaki arz-talep dengesini” korumak için gönderilmiş elçilerdir.
Ayetin Ekonomik Okuması: Kıtlık ve Rehberlik
Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette, peygamberlerin gönderiliş nedeni açıkça belirtilir: insanlara doğru yolu göstermek, adaleti tesis etmek ve bozulmuş düzeni onarmak. (örnek olarak, Nisa Suresi 165: “Peygamberler, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderildiler ki insanların Allah’a karşı bir hücceti olmasın.”)
Bir ekonomist bu ayeti şöyle okuyabilir: İnsan, kaynaklarını yönetmekte hata yapabilir. Zenginlik dengesiz dağılır, adalet sistemi zayıflar, toplumsal refah bozulur. Tıpkı piyasalarda bilgi asimetrisi gibi, insani değerlerde de bir “bilgi eksikliği” oluşur. Peygamberler, bu eksikliği gideren ilahi “bilgi akışı”dır — yani ahlaki bir enformasyon piyasasının düzenleyicileridir.
Peygamberler ve Piyasa Dengesi: Ahlaki Regülasyon
Ekonomi bilimi, serbest piyasanın kendiliğinden dengeye ulaşacağını varsayar. Ancak insan doğasının açgözlülüğü, bu dengenin bozulmasına neden olur. Tıpkı finansal krizlerde olduğu gibi, ahlaki krizlerde de bir “düzeltme mekanizması” gerekir. İşte peygamberler, bu mekanizmanın manevi yüzüdür.
Onlar, toplumun “ahlaki regülatörleri”dir. Varlıklarıyla piyasa benzeri toplumsal sistemde şeffaflık, adalet ve güven ilkelerini yeniden inşa ederler.
Ekonomik terimlerle ifade etmek gerekirse:
– Adalet, sistemin sürdürülebilirliğini sağlar.
– Merhamet, gelir dağılımında dengeyi kurar.
– Sorumluluk bilinci, kaynak israfını önler.
Bu açıdan bakıldığında peygamberlerin mesajı, yalnızca inanç temelli değil, aynı zamanda ekonomik bir sistem önerisidir: Adalet temelli bir refah modeli.
Toplumsal Refahın İlahi Ekonomisi
Bir toplumun refahı, yalnızca üretim gücüyle değil, değer üretimiyle de ölçülür. Peygamberlerin mesajları, tam da bu noktada ekonomik sistemlerin içselleştiremediği bir boyutu hatırlatır: “ahlaki sermaye”.
Ahlaki sermaye, güven, dayanışma ve empati gibi görünmez değerlerin birikimidir. Modern ekonomilerde bu değerler zayıfladığında, tıpkı sermaye kaçışı gibi toplumsal güven de azalır. Peygamberlerin görevi, bu görünmez sermayeyi yeniden inşa etmek olmuştur.
Örneğin, Hz. Şuayb’ın ticarette ölçü ve tartıdaki adaletsizliği kınaması (Hud Suresi 84-85), piyasa ahlakının temelini oluşturur. Bu, yalnızca dini bir öğüt değil, bugün bile geçerli bir ekonomik ilke olan “adil ticaret” kavramının da köküdür.
Bireysel Karar ve Kolektif Sorumluluk
Her birey, tıpkı bir ekonomik aktör gibi, kendi faydasını maksimize etmeye çalışır. Ancak peygamberlerin öğretileri, bu bireysel çıkar arayışını toplumsal faydayla dengelemeyi öğretir.
Ekonomik dille ifade edersek, peygamberlerin mesajı bir tür “ahlaki dışsallık düzeltmesi”dir. İnsan yalnızca kendine değil, çevresine de değer üretmelidir.
Bu, modern sürdürülebilirlik kavramının dini öncülüdür: Sadece bugünün refahını değil, geleceğin dengesini de korumak.
Ekonomik Bir Vizyon: İlahi Sistem ve Sürdürülebilir Adalet
Bir ekonomist gözüyle bakıldığında, vahiy bir “makro düzen politikası” gibidir. Doğal kaynaklar, servet, emek ve zaman — bunların tümü sınırlıdır. Peygamberlerin mesajı, bu sınırlı kaynakları adil, verimli ve sorumlu biçimde yönetmenin ilahi rehberidir.
İlahi sistemde amaç, yalnızca büyüme değil, dengedir. Zengin ile yoksul, yönetici ile halk, üretici ile tüketici arasındaki uçurumu azaltmak — işte vahyin sunduğu iktisadi vizyon budur.
Sonuç: Geleceğin Ekonomisi İçin İlahi Bir Ders
Bugünün ekonomileri, verimliliği merkeze alırken adaleti sıklıkla geri plana atıyor. Oysa peygamberlerin gönderiliş amacı, hem bireyin hem toplumun “refahını” yeniden tanımlamaktı. Gerçek refah, yalnızca zenginlikte değil, paylaşımın kalitesinde gizlidir.
Öyleyse soralım:
Modern piyasalarda kaybolan ahlaki pusulamız, yeniden “vahiy ekonomisinin ilkeleriyle” mi bulunacak?
Adalet, merhamet ve sorumluluk yeniden “kâr maksimizasyonu”nun önüne geçebilir mi?
Cevap, geleceğin ekonomi modellerinde değil, belki de geçmişin ilahi bilgeliklerinde saklıdır. Peygamberler neden gönderildi?
Belki de insanın kendi ekonomisini değil, vicdanını yönetmeyi öğrenmesi için.